İngiltere seçimlerini ve İşçi Partisi’nin durumunu tahlil eden bir yazı yazan Sol’dan Çağdaş Gökbel, Aslı Aydıntaşbaş’ın Starmer’ın ‘dersine iyi çalıştığı’ fikrine itiraz etti. Gökbel, “Aslı Aydın Taşbaş, ilerleyen günlerde umut ediyorum ki partiye davet edilir ve hak ettiği biçimde mükafatlandırılır. Meseleleri bu şekilde çarpıtmak ve yorumlamak büyük bir başarı olarak kabul edilmeli.” ifadelerini kullandı.
Gökbel’in yazısı şöyle:
İngiltere genel seçim sonuçları, son yapılan kamuoyu yoklamalarını şaşırtmadı. İşçi Partisi’nin iktidar yürüyüşü uzun bir tarihsel sürece yayılıyor. Yani liberallerin demokrasi çığlıkları attıklarına bakmayın, parti bu yürüyüşe çıkabilmek için önce parti içi demokrasiyi yok etti. Elbette bu operasyonun içerisinde İngiliz devletinin ve istihbaratın parmağı vardı. Bunu bir “Kurtlar Vadisi” ruhuyla algılamamak gerekir; kitlelerin popüler kültürle olayları yorumlama hastalığı, bazı süreçleri anlatmakta önümüze engel koymamalı.
Liberallerin tarihi devre dışı bırakan ideolojik yaklaşımlarının kapitalizmi meşrulaştırmak için ham bir propaganda niteliğini taşıdığını asla akıldan çıkarmamak zorundayız. Bu zafer çığlıklarının çıkardığı gürültü sayesinde pek çok gerçek saklanıyor ya da yeniden inşa edilerek kitlelerin zihinleri bulandırılıyor. Avrupa’nın hızla klasik anlamda bildiğimiz Nazizme doğru yürüyüşü, sistem içi bir propaganda krizi yaratıyor. Bu meşruiyet krizini aşmanın yolu, elbette işçi görünümlü bir hareketin iktidara gelmesinden geçiyordu. Kitlelerin hâlâ bu masalı kabulleniyor oluşunun üzerinde ayrıca uzun uzun düşünmemiz gerekiyor.
Sir Keir Rodney Starmer’ın iktidar yürüyüşü, parti içinde yürüttüğü yarı örtük terörle başladı. Partinin eski lideri Jeremy Corbyn, Filistin meselesindeki duruşu nedeniyle neredeyse medya tarafından çarmıha gerildi. Ayrıca girişte belirttiğim gibi, Sir Starmer’ın kraliyet savcılığı geçmişi ve istihbarat ile olan (MI6) ilişkisi ona büyük bir iktidar kudreti katıyordu.2 Keir Starmer’ın karanlık geçmişi başka bir yazının konusu olabilir. Ancak buradan hemen ilk çıkarımı yapalım, İşçi Partisi bir resmi devlet partisi pozisyonunu yeniden ve yeniden kitlelere karşı ispat ediyor. Cobyn’in bir pedofili suçlusunun dosyalarını hasıraltı eden bir savcı karşısında zaten şansı çok yokmuş gibi görünüyor. Bu siyasi kavga içerisinde canını kurtardığına sevinmeli. İngiltere’deki yerleşik düzen kendisini sağlam temeller üzerinde görmese pervasız bir siyasi cinayetin işlenmeyeceğini kim söyleyebilir. Nitekim bu siyasi cinayet medya denilen silahın tetiğine basılarak işlendi. Öylesine güçlü bir propaganda saldırısı başladı ki anti-semitizm çığlıkları arasında Corbyn neredeyse bir Nazi subayına dönüştürüldü. Bu çılgın tasfiye saldırısının sonunda Starmer, partinin başına geçti ve yönetmen Ken Loach dahil pek çok eski partili hızla tasfiye edildi. Sermaye dikensiz bir gül bahçesi istiyordu. İşçi Partisi, tüm bu tasfiye sürecinin sancılarını çekerken, Tory Parti hızla sermaye adına yapılması gereken her şeyi yerine getiriyor ve seçimsiz göreve gelen başbakanlar devrini açarak adeta yoksullar için bir nefret paratonerine dönüşüyordu. “Nefret paratoneri” burada anahtar kelime. Zaman zaman kişiler ve zaman zaman da partiler bu nefret yıldırımlarını üzerine çekmek zorunda. Eşitsizlik, yoksulluk artarken ve kamusal hizmetler hızla devlet kontrolünden çıkarken, nitelikli sağlığa erişemediği için tahlil ya da doktor sırasında beklerken ölen insanların nefretini (sınıfsal öfkesini) üzerinde toplayacak odaklara ihtiyaç var. Böylece sermaye kendisini daha az görünür kılıyor ve topluma: “evet, sonuna kadar haklısınız; ben de sizler gibi bu çürümüş iktidar yapısının mağduruyum” diyebiliyor. Tory Parti ve onun çılgın başbakanları Ukrayna savaşını kışkırtıyor, Ukrayna’nın savaştan çekilmesini engelliyor ve savaşın tüm yıkımını büyük bir ustalıkla yoksulların sırtına bırakıveriyor. Tüm bunlar yaşanırken yeni nefret objeleri aranıyor ve aranan hedef hızla bulunuyor. Mülteciler denizin ortasında bir gemiye (Bibby Stockholm) azılı suçlular gibi doluşturuluyor, Ruanda da toplama kampları planları yapılıyor, hatta bu planlara Türkiye’nin dahil olduğu Liz Truss tarafından itiraf ediliyordu. Bu gelişmeler yaşanırken Keir Starmer, İşçi Partisi’ni dümdüz ediyor, sendikacılar ve işçi sınıfı partiden adeta kovuluyordu. Peki, sermayeyi Jeremy Corbyn konusunda rahatsız eden şey nedir? Normal şartlarda Corbyn gibi yarı sosyalist görünümlü bir adamın düzenin meşruiyeti için daha tercih edilebilir olması gerekirdi. Ancak normal koşullar içerisinde olmadığımız açık bir biçimde ortada. İngiltere’nin kabiliyetli ve sermayenin her dediğini eksiksiz yerine getirebilecek bir savaş kabinesine ihtiyacı var. Ayrıca bu savaş çabalarının ortasında İsrail’in savaş motivasyonuna darbe indirecek düzeyde bir kişinin, iktidara hazırlanan bir partinin başında olması imkansızdı. Bu yüzden Starmer’ın geçmişine baktığımızda İsrail’e karşı sınırsız bir destek görüyoruz.3 Çok uzak bir tarihe gitmemize gerek yok. İngiltere’nin savaş dönemlerindeki en kullanışlı siyasi aparatı İşçi Partisi olmuş gibi görünüyor. Aşağıda kronolojik olarak hazırlanan görsel bunu açık bir biçimde gösteriyor
İngiliz savaş pilotlarının son 25 yılda 8 ülkede gerçekleştirdikleri bombardımanlar1999: Tony Blair, Yugoslavya’nın dağılması sırasında Kosova, Sırbistan ve Karadağ’ı bombalıyor. Birleşik Krallık 531 misket bombası atıyor. / 2001: Blair, Afganistan’da Taliban’ı bombalamaya başlıyor. Birleşik Krallık 2014’e kadar savaşıyor ve termobarik bombalar kullanıyor. / 2003: Blair ve Bush, yasadışı bir şekilde Irak’ı işgal ediyor. Birleşik Krallık askerleri 2009’a kadar savaşıyor. Askerler seyreltilmiş uranyum ve beyaz fosfor kullanıyor. / 2011: David Cameron, Muammer Kaddafi’yi devirmek için Libya’yı bombalıyor. Süregelen iç savaşı tetikliyor. / 2014: Cameron, Irak ve Suriye’de IŞİD’i bombalamaya başlıyor. Hava saldırıları bir sonraki on yıl boyunca devam ediyor ve şimdi İran’dan gelen insansız hava araçlarını hedef alıyor. / 2024: Rishi Sunak, İsrail’in Gazze’deki soykırımına yardım etmek için Yemen’de Husileri bombalıyor.
İşçi Partisi, gelinen noktada artık sadece bir kabuk. Bu kabuğun yoksul dostu olduğu ve işçi sınıfını temsil ettiği kocaman bir palavra. Yine bu köşede yer verdiğimiz geçmiş bilgilere bakılacak olursa eğer Sir Keir Rodney Starmer’ı dürüstlüğünden dolayı takdir etmemiz gerekiyor. Kamusal sağlık ve eğitim hizmetlerinin çöktüğü, gıda bankalarına başvuran insan sayısının dramatik bir biçimde arttığı İngiltere’de İşçi Partisi lideri yoksullara tek bir şey vadetti: İngiltere’nin nükleer savaş kapasitesinin arttırılması. İşte liberaller tüm bu savaş, yıkım ve ölüm söylencesini yeniden renkli bir demokrasi masalına dönüştürüyor. Aşağıdaki grafikte görünen seçim sonuçlarını şöyle yorumluyor: “İngiliz İşçi Partisi, Jeremy Corbyn’den kurtulduktan sonra gümbür gümbür kazanıyor. Yeni Başbakan Keir Starmer, ev ödevi yapmış, ayakları yere basan biri”
Aslı Aydın Taşbaş, ilerleyen günlerde umut ediyorum ki partiye davet edilir ve hak ettiği biçimde mükafatlandırılır. Meseleleri bu şekilde çarpıtmak ve yorumlamak büyük bir başarı olarak kabul edilmeli.
Aslı hanımın iddia ettiği gibi Starmer’ın ev ödevini iyi çalıştığı falan yok. Liberal bunu cahilliğinden değil, ideolojik bağlılığından söylüyor. Çünkü, sermaye kesenin ağzını İP zaferi için açmış durumda. Sermaye kesenin ağzını açarken, liberal ağzını nasıl açmasın?6 Jeremy Corbyn, liderliğindeki parti 2017 yılında yüzde 40 oy alıyor. Starmer ise bugün yüzde 35 oy almış durumda. Partinin milletvekili sayısındaki dramatik değişimi ise seçim sisteminden kaynaklanıyor ve okurları bu karmaşık matematiksel oyunlarla yormak istemiyorum. Gelelim kimsenin görmediği, bilmediği bir hatta: Dublin ve Londra hattına.
Torylerin seçim hezimeti, İngiltere’deki ırkçıların seçimdeki rolüne bağlanıyor. Doğru olabilir; ancak mesele burada karanlıkta bırakılıyor. Irkçılar muhafazakârların önünü neden kesiyor? Irkçılar İngiltere’de Torylere çelme takar gibi görünürken İrlanda’da Sinn Fein’e çelme takıyorlar. Gelecek İrlanda genel seçimlerinde Sinn Fein’in iktidarı alacağına kesin gözüyle bakılırken artık Sinn Fein o olasılıktan uzaklaşmış gibi görünüyor. Irkçıların İrlanda’da yaptıkları agresif girişimler, Sinn Fein’in yükselişine ciddi anlamda fren koydu. Artık yapılacak bir şey kalmadı, Sinn Fein tek başına iktidara yürür dediğimiz bir dönemde, düzen elinde hala çeşitli seçenekler olduğunu gösterdi. Elbette bunu medya denilen dev silahıyla gerçekleştirdi. Şimdi, buradaki siyasi kavganın temel nirengi noktalarından birine değinelim. Avrupa’daki siyasi kavgayı kızıştıran ve ırkçıları sahneye yaklaştıran İsrail oldu. İrlanda’da Filistin siyasetinden yana bir Sinn Fein iktidarı ihtimali bu yüzden panik yaratıyor. Fransa seçim sonuçlarında ortaya çıkan tablo bu yüzden korkucu. Anti kapitalist olacağı için değil, Filistin yanlısı olacağı için. Şimdilik İngiltere, Hollanda ve İtalya İsrail destekli siyasi cereyanların zaferiyle sonuçlanmış gibi. Bu kısa ve önemli nottan sonra tekrar konuya dönelim.
Medya, alternatif gibi görünen sesleri kendi ırkçı tonuyla yeniledi ve işçi sınıfına düzen dışı herhangi bir seçeneği resmen yasakladı. Hepimiz bu dramatik ve hızlı değişimlerden ders çıkarmalıyız. Kitlelerin bu kadar çabuk duygu ve davranış değiştirmeleri bize açık bir mesaj olmalı. Medyanın gücü hâlâ azımsanmayacak ölçülerde ve kitleler bu güçle yönlendirilmeye devam ediliyor. Dublin ve Londra ortak çalışmanın meyvelerini topluyor. Sinn Fein’in olası iktidarı engelleniyor, Toryler Brexit kararının bedelini ağır bir biçimde ödüyor. İrlanda Başbakanı (Taoiseach) Simon Harris, İşçi Partisi lideri Starmer’ın zaferini büyük bir mutlulukla selamlıyor.7 AB üyesi ve güçlü bir sermaye birikimini elinde tutan Dublin, İngiltere seçim sonuçlarından memnun ve Londra ile koordineli çalışmaya hazır. Torylerin şımarık başbakanları artık yok. Ve herkesin öğrenmesi gerken şu ki, bir taraf sendelerse diğer tarafta sendeliyor. Çünkü İngiltere, İrlanda ve oradan ABD’ye uzanan bir sermaye ağı var. Buradaki iç çatışmalar ne kadar keskinleşirse koordinasyonu uygun biçimde yürütecek hükümetler o kadar zayıflar. Bu koordinasyonu bozmaya kalkan şımarık Tory başbakanlarının başına gelenleri hatırlıyor musunuz? Art arda Dublin’den yedikleri tokatla yere serildiler. Londra’nın karşısında artık sıradan el hareketleriyle talimatlar verebileceği bir komşusu yok. İrlanda, güçlü Amerikan sermayesi ile tüm silahlarını kuşanmış bir ülke ve Londra siyaseti dengede durmak istiyorsa AB üyesi olan bu güçlü komşuyla senkronize olmak zorunda. Ukrayna-Rusya savaşı İrlanda’nın tarihsel tarafsızlığını hızla yok ederken, Londra uyuma hazır olduğunu İşçi Partisi hükümetiyle gösteriyor ve Starmer’ın ilk önemli mesajı Ukrayna konusunda oluyor. Starmer, Ukrayna lideri olodimir Zelenskiy’i “X” de etiketleyerek yaptığı paylaşımda özetle İngiltere’nin sınırsız desteği sizinle mesajı verdi.
Bu uzun seçim hikâyesinin sonu bize barışı, özgürlüğü ve eşitliği muştulamıyor. İşçi Partisi ve onun lideri hayatlarımızı alt üst edecek yeni ve daha büyük adımlar atmaya hazırlanıyor. Bunu başarır ya da başarmazlar bunun bir önemi yok. Başarıyı ve başarısızlığı zaman gösterecek. Maalesef tüm bu hikâyede işçi sınıfının kendisini bir özne olarak konuşamıyoruz. Sermayenin sahneye çıkardığı figürleri ve iç çatışmaları (gerilimleri) konuşmak zorunda kalıyoruz. İngiltere siyasetine bakanlar buradan kendisine bir ders çıkarmak istiyorlarsa eğer, Londra’ya baktıkları kadar Dublin’e bakmayı ihmal etmesinler.